Öncelikle: Ajansa geldim biraz önce, kulaklığım monitör ve mouse kablolarının arasında kamufle olmuş, bıraktıım gibi bekliyomuş beni. Pek sevindim.
Gelelim bu sevincin bastırmaya yetmediği gıcıklıklarıma.
Dün konserden önce Türkü'nün uzun süredir tavsiye ettiği şu kuaföre gittim, saçım kırıkla dolu diye azıcık kestirmek üzere. Herzamanki gibi kısaltılmasını istediğimden çok daha fazla kısalttılar. Makası ellerine almadan önce her söylediğiniz sözü çok iyi anlıyolar, sonra kendilerinden geçiyolar. Hadi buna alışığım ve bunu göze almıştım. Sonlara doğru kuaför sordu bana "önünden küçük bir tutamı şu şekilde keselim mi, yanda kullanırsın" diye. "Ya aslında öyle bişey düşünüyorum ama daha uzun olması lazım, kısa istemiyorum" dedim. O da biraz daha uzattı.
Bu sırada saçım ıslak olduğu için bahsi geçen saç tutamı gerçekten ince görünüyodu, ve uzun. Kurutulduğu anda koccaman genişleyip bir de güzel kısalıp adeta bir kakül halini aldı. Hem de yandan. Emoyum şuan. Bu birincisiydi.
İkincisi, dün gece babaannem tekrar bize geçti. Dedecim öldüğünden beri babaannem 2-3 ay kuzenimde, 2-3 ay bizde, yazın da halamda kalıyo. Aileye bir insan katılması yeterince afallatıcı tabi ama babaannem birlikte yaşaması da çoook zor biri. Belki de en zor biri. Her gece saat 3 gibi kalkıp wc'ye giriyo, ilk 5 dakkada sifonu çekiyo, sonra yarım saat daha belki de daha fazla daha içerde kalmaya devam ediyo. O sırada ışıklar gözüme giriyo, yorganla ışık gelen noktaları bloklamaya çalışıyorum, busefer nefessiz kalıyorum, tam dalıcam yorgan sönüyo ve ışık tekrar gözüme giriyo. Babaannemin içerde ne yapıyo olabileceği hakkında baya kafa yorduk annemle geçen sefer. Bir "curious case of bidbidibid" haline getirdik, ne zaman yalnız kalsak "gece duydun dimi?", "üstelik busefer tırrrt tırrrt diye bi ses de geliyodu" filan diye konuşur olduk. Sonunda keşfettik ki saçını tarıyor, kremler sürüyor ve bakım yapıyomuş. Bakımına herzaman hepimizden çok düşkün olmuştur. (çünkü bizim o kadar zaman yaratmamız zaten imkansız olurdu) Ama saat 3-4 arasına da bir ritüel koyması, inanın bana, önümdeki şu kritik 2 ayda beni çoook yazdırıcak bu bloga. Bi de ışık söndükten sonra sinirden uyuyamama süresi var. Haydi pissssmi diyorum.
Üç: Sabahın köründe başka araç olmadığı için Bostancı'ya gitmek üzere taksi çaarıyorum hep. Ve bu çakal taksiciler Bostancı'ya yaklaşınca hemen "nerde iniceksin" diye soruyolar. "ışıklarda" dediğimde de "ozaman oraya kadar gitmiyim dönemeçte bırakiyim" diyolar. Çünkü istediğim yerde bırakırlarsa biraz daha ilerden dönmesi gerekicek, toplam 5 dakikasına malolucak. Benim ışıklara yürüme, yeşil yanmasını bekleme ve karşıya geçme süremle aynı! Peki parayı veren olarak düdüğü benim çalmam gerekmiyo mu bu durumda? Sabahın o saatinde 5 dakikanın hesabını yapmiycam da ne yapcam? Bi yere yetişme derdim yok da keyiften mi çıkmışım karga bokunu yemeden? Param mı batıyo ya da bana? Her sabah o verdiğim 10 milyona nası yanıyorum, nası içim gidiyo, bi de işime yarıyan yerde inemiycek miyim?
Hayır, haftasonu filan işim düştüğünde kendim söylüyorum zaten "Siz şuracıktan dönün" diye, ama bu yüzsüzlüğü gördükten sora yapmıycam artık onu da.
Peki ben ne yapıyorum derseniz, eğer keyfim yerindeyse "yok hayır, alt geçitten geçicem, duraklara gidiyorum, ışıklarda lütfen." diyorum (bundan sonra ısrar edeni bile oldu), keyfim yerinde diilse uğraşamıyorum "vadevır" diyorum. İyi günler de dilemiyorum. Onun da çok s**inde.
Bu sabah keyfim yerinde diildi, boyun eğdim, durakta 45 dakika dolmuş bekledim. Ve her dakika "acaba 5 dakika önce varsam önceki dolmuşu yakalar mıydım" dedim.
Şimdilik bukadar.
Subscribe to:
Post Comments (Atom)