Home Sweet Home

Gelecekteki evimle ilgili çok hayal kuruyorum buaralar. Çocukluumdan beri kurup dururum zaten. Neyse işte, giderek daha net görünmeye başlıyo ama gözüme. En azından eskisi gibi, farklı farklı tarzlar beyenip, tek bir evin odalarına paylaştırmaya çalışmıyorum uzun zamandır. :)

Neler istiyorum:

Salon olması amacıyla inşaa edilmiş, diğer odalardan daha yüksek tavanlı ve büyük pencereli bir oda istiyorum öncelikle. Ama bu odayı salon olarak kullanmamak, çalışma/yaratma alanı olarak kullanmak istiyorum. Tapınağım olsun orası. Kara tahta, tebeşirler, bin türlü boyalar, grafik/müzik için bilgisayar (tercihen "grape" renkli iMac :) ), keçeler, kumaşlar, dikiş makinesi, cam boncuklar, taşlar, saten ipler, alçı, ahşap, alet çantası, mine yapmak için bir adet fırın, ve daha niceleri.

Salonum ise daha küçük olsun. Duvarları işlenmemiş ham beyaz kireç görüntüsünde olsun. Bir duvarda cam tuğlalar da kullanabilirim. Ya da gerçek tuğla görüntüsü. (Sırf mağazasının girişinde tuğlalar var diye Lee'ye bayılırdım mesela küçükken. İlla biyerlerde kullanıcam bu tuğla olayını) Işıklandırma da cam küplerden oluşsun mesela, loş olsun. Işıklandırma konusunda ütopyam: TGI Friday's'teki gibi Tiffany vitraylı avizeler!! Mobilya olarak da "alçak mobilya" düşkünüyüm genel olarak.


Bazı duvarlarım boydan boya kitaplarımla kaplı olsun ve buraya bir de ahşap merdiven yaslanmış olsun istiyorum. Küçük bir Robinson Crusoe 389 dokunuşu. :)

Görüldüğü gibi renkli duvara çok düşkün diilim. Doymuş da olabilirim. (Tek bir duvara tablo muamelesi yapıp koca bir resim çiziyolar bazen, o hoşuma gidiyo, ama arada kalmış, küçük duvarlara yakışıyo o. )

Amaaa kapılarım renkli olsun istiyorum. Renkli ahşap kapıları olsun odalarımın. Anahtarlarına ise anahtarlıklar takmayı düşünüyorum. Otel tandansı yakalıycam yani bir nevi. Kapılarımdan bir tanesinin ise asimetrik bir cam kısmı olsun ve o cam vitraylı olsun istiyorum.

Yerlerde taş döşeme seviyorum. Google'da aradım, bunu bulabildim. Çok daha harika şekillileri de var, özellikle siyah beyaz gri tonlarda ve de parlak. Neyse, abartmadan, gözü yormadan böyle döşemeli yerler istiyorum, en azından koridorlarda, girişte veya bir odada.

En renkli, espirili filanlı falanlı şeyleri mutfağa yakıştırıyorum. Çiçekli böcekli ekmek kızartma makinem, bulaşık fırçam, M&M's kavanozum vesairem hazır zaten. :) İştah açıcı bir mutfak istiyorum, baharatlıklarda Ikea'nın ilginç çözümlerinden yararlaniyim, bir adet servis arabam olsun, Kitchenaid'in muhteşem meyve sıkacağından aliyim, bir yanda dekor olarak Mudo'daki nostaljik minyatür mısır patlatma arabalarından olsun filan falan istiyorum. Güzel kartpostalların içine yemek tarifleri yaziyim istiyorum. Dolapların içinde tabak çanaklarım inanılmaz düzgün dursun, kolaylıkla çekip aliyim, birini almak için 10 tanesini kaldırmak zorunda kalmiyim istiyorum. Buzdolabım ya renkli retro şeylerden olsun, ya da koca, ankastre bir depo olsun istiyorum. Açık mutfağa da sıcak bakabilirim. İşte mutfağımın boyutuna ve evin geneline göre değişecek bunlar.

Yatak odamda yıllardır istediğim tek bişey var ama o da masraflı baya. Bir adet küçük gardrop. (Kıyafet sığdırmak için hep koca koca gardroplar kullanmanın hüznünden böylece kurtulucam.) Gardrobun kapağını açında, bir de bakıyoruz ki içi boş, arkası da boş. Aslında bu gardrop bir kapıymış! Gardroptan içeri girince yeni bir odaya giriyorum ve bütün kıyafetlerim, ferah ferah, yazlık kışlık, hepsini görebileceğim şekilde renkleri ve modellerine göre düzenlenmiş. Ayakkabılarım, çantalarım ve kemerlerimle beraber! Lütfeeeeeeeeennn. Bi de tuvalet masamın üstünde, nostaljik teneke kabartmalı parfüm reklamlarından olsun.

Banyo hakkında bir dolu seçeneğim var, yine aksesuvarları şimdiden biriktirmeye başladım. Kısa tutiyim, şöyle diyim: Şık, ahşaplı-turkuazlı bir banyo istiyorum. Ve ayaklı küvet!

Evi mümkün olduğunca nötr tutarak, değişiklik istediğim zaman sadece aksesuvarları değiştirebilmeyi planlıyorum. Bu vazo, saksı türü şeylerde de buaralar en çok sevdiğim şey, "taştan yapılmış, birazı renkli bir boyayla boyanmış, bir kısmı ise ham kalmış" görüntüsü. Ayrıca evimdeki boruların bazılarının dışarıdan geçmesi ile hafif endüstriyel bir hava da yaratmayı düşünüyorum. Öhöm. Duvarlarımı genel olarak çerçevelenmiş teneke reklam afişleri süslesin istiyorum ama salonda bir tane de "jazz trio" tadında tablo istiyorum: 3 anarenkten oluşan dev ceketleriyle siyahi müzisyenler, enstrümanlarını yıldızlı bir gökyüzü altında ve ahşap bir köprünün kenarında çalmaktalar. Ceketler dışında tablo oldukça karanlık ve de çok ayrıntılı bir çalışma değil. Bu tabloyu nasıl bulucam, merak konusu cidden.

Peki ya şimdiden alıp durduğum renkli teneke kutular, minyatür atlıkarıncalar ve teddy bear'lar noolcak? Göz yormıycak mı? I ıh yormiycak. Yormiycak hale getiricem. Hepsini bir camlı dolaba koyabilirim mesela. Bir arada dururlarsa, baktıkça güzelleşen bir dolap şeklinde algılanabilirler. Incık cıncık olarak diil.

İşte aklıma ilk gelenler bunlar. Zaten şimdiden okunmayacak kadar uzun bir post oldu ama yolda izde "nasıl atlarııım" diyeceğim birsürü şey gelicek aklıma şimdi kesin. Böyle dursun bakalım, olur da gerçekten bir evim olursa ne kadar zorlıyabilicem bu hayali, görelim.
(Evin dış kısmıyla ilgili hayallerime ise bbpmd)

Bi de Denizcan'ı çok seviyorum, evimde bitane olsun, odalarda gezsin, playstationlarını kamufle edecek dolaplar ariyim istiyorum.

Emily the strange?

Efendim, ilkokulda birgün sınıfça Sarı Zeybek izletilmiştik ve sonrasında çocukluğumun kabus kısmı başlamıştı. Gündüz vakti bile yalnız kalamıycak kadar etkilenmiştim belgeselden, annem çamaşır asıyosa balkonda, yemek pişiriyosa mutfakta takılıyodum. Bütün gün, gece dişimi fırçalamak için evin arka kısmına yalnız başıma gitmem gerekecek olan anı korkuyla bekliyodum filan. İşin kötüsü kısa filan da sürmemişti bu dönem. Salonda uyuyo, annemler yatarken de annemlerin yatağına yatırılıyodum. Ola ki ben uyuyunca beni önceden yatağa götürmüş ve salonda oturmaya devam etmiş olsunlar, ben de uyanıp kendimi yatakta yapayalnız buliyim, salona koşup kıyameti koparıyodum. Psikologları daha 2. seansta "iyileştim" diye kandırdığım için onların da bir faydası olmuyodu. 


Sandwich: Zaten ilkokul 5'teyken babam bigün mutlu mutlu gelip, kardeşim olacaını söylediinde de ilk tepkim "olamaz, hayır, ben sizi hiç yalnız bırakmadım ki!" demek olmuştu, acayip bozulmuştum. Sonra aldırması gerekti zaten annemin. Ona daha da çok üzülmüştüm.


Bu zamanlarda asıl sorun, yatar vaziyette durduğumda kendimi ölüm döşeğinde gibi hissetmemdi. Atatürk öldüyse kendimin de öleceğim konusunda bir aydınlanma yaşamıştım ve tek kişilik yatağıma ne zaman yatmayı denesem nefes alamamaya başlıyodum. 

Ortaokulda erkeklerden hoşlanmaya ve tek başıma hayal kurma ihtiyacı duymaya başlamama dek bu böyle gitti. Sonra kendi odamda yatmaya başladım. Zaten mobilyalarım ve dolayısıyla yatağım da deişmişti. Bi şekilde bütün o kabusu eski yatağımla özdeşleştirdim ve artık güvende olduğuma karar verdim.

Bütün bunlar niye aklıma geldi: Bu hafta bir ara yine anneannemlerdeyken, odasına giriyim, son zamanlarını geçirdiği yere bakiyim dedim. Ve benim o eski yatağımda öldüğünü farkettim. Zaten biliyodum o yatağın aile içinde el değiştirdiğini (güzel bişeydi) ve hatta anneannemlerde olduğunu, ama hiç bu şekilde düşünmemiştim. Öyle işte, ürpertici bir tesadüf oldu benim için.

Rüyamda ajansta yeni bi müşteri için çalışmak üzere beyaz tahtayı önümüze almış hazırlanıyoduk. Tahtayı temizlerken Kadri Hoca geldi ve neden hala başlamadığımız konusunda sinirlendi. Yeni işimizde, ilanlarda andımıza göndermelerde bulunmamız gerekebileceğini, bunun için önce andımızı biliyo olmamız gerektiğini, ve hadi bakalım, ortaya çıkıp ezbere okumamızı söyledi.

Ceren - Ezgi - Şahin şeklinde ajanstaki koltuğun önüne sıralanmış, hocanın ciddi olup olmadıını anlamaya çalışıyoduk. En başta ben olduum için bana başlamamı söyledi sonra Kadri Hoca. Ben "türküm doğruyum çalışkanım" dedikçe bilgisayarlarının önünde oturan bütün ahali tekrarlıyodu. "yükselmek, ileri gitmektir" dedikten sonra takılıverdim. Kadri Hoca'nın sakin ve anlamlı bakışlarının altında düşündüm düşündüm düşündüm. Sonra "şüheda fışkıracak toprağı sıksan şüheda" diye bi yer vardı ama?" dedim. Sonra kendi dediğimden utandım ve "ama ama" diyerek uyandım.