Emily the strange?

Efendim, ilkokulda birgün sınıfça Sarı Zeybek izletilmiştik ve sonrasında çocukluğumun kabus kısmı başlamıştı. Gündüz vakti bile yalnız kalamıycak kadar etkilenmiştim belgeselden, annem çamaşır asıyosa balkonda, yemek pişiriyosa mutfakta takılıyodum. Bütün gün, gece dişimi fırçalamak için evin arka kısmına yalnız başıma gitmem gerekecek olan anı korkuyla bekliyodum filan. İşin kötüsü kısa filan da sürmemişti bu dönem. Salonda uyuyo, annemler yatarken de annemlerin yatağına yatırılıyodum. Ola ki ben uyuyunca beni önceden yatağa götürmüş ve salonda oturmaya devam etmiş olsunlar, ben de uyanıp kendimi yatakta yapayalnız buliyim, salona koşup kıyameti koparıyodum. Psikologları daha 2. seansta "iyileştim" diye kandırdığım için onların da bir faydası olmuyodu. 


Sandwich: Zaten ilkokul 5'teyken babam bigün mutlu mutlu gelip, kardeşim olacaını söylediinde de ilk tepkim "olamaz, hayır, ben sizi hiç yalnız bırakmadım ki!" demek olmuştu, acayip bozulmuştum. Sonra aldırması gerekti zaten annemin. Ona daha da çok üzülmüştüm.


Bu zamanlarda asıl sorun, yatar vaziyette durduğumda kendimi ölüm döşeğinde gibi hissetmemdi. Atatürk öldüyse kendimin de öleceğim konusunda bir aydınlanma yaşamıştım ve tek kişilik yatağıma ne zaman yatmayı denesem nefes alamamaya başlıyodum. 

Ortaokulda erkeklerden hoşlanmaya ve tek başıma hayal kurma ihtiyacı duymaya başlamama dek bu böyle gitti. Sonra kendi odamda yatmaya başladım. Zaten mobilyalarım ve dolayısıyla yatağım da deişmişti. Bi şekilde bütün o kabusu eski yatağımla özdeşleştirdim ve artık güvende olduğuma karar verdim.

Bütün bunlar niye aklıma geldi: Bu hafta bir ara yine anneannemlerdeyken, odasına giriyim, son zamanlarını geçirdiği yere bakiyim dedim. Ve benim o eski yatağımda öldüğünü farkettim. Zaten biliyodum o yatağın aile içinde el değiştirdiğini (güzel bişeydi) ve hatta anneannemlerde olduğunu, ama hiç bu şekilde düşünmemiştim. Öyle işte, ürpertici bir tesadüf oldu benim için.

0 comments: