Uykulu

Dün gece saat 12 civarında Deniccan'ı yatırırken "saçlarım ıslak, onlarla uuraşmam lazım, keşke ben de yatabilseydim şimdi" dedim, o da haklı olarak "nolcak ki hemen kurutur yatarsın, hadi tatlı rüyalar bana, mukcuk mukcuck" dedi.

Ama ben kaşındım. Bi süredir yanımda gezdirdiğim playlistten sıkıldığım için itunes'da yeni bir liste oluşturup telefonumla 2 dakkada synclemeye karar verdim. İlk adım olarak önceki listeyi sildim. O kadar güzel bi liste hazırlıycaktım ki, her an dinleyesim gelebilecek olan bütün şarkıları içermesiyle beraber, tam olarak keşfetmediğim ama bana heyecan veren bir çok alternatifim de olucaktı. Böylece ertesi günün (yani bugünün) Perşembe olmasının çirkinliği güzel müziklerle hafifliycekti. Gel gör ki asla çözemediğim ve çözemiyceim bir sebeple, bazı albümlerin aktarımı, beklediğim gibi 10 saniye sürerken, bazılarınınki 5 dakika sürüyor, ve bu süre içinde itunes aktarımı canlı şekilde gösterse de mouse'umla verdiğim hiçbir emri algılamıyodu.

Seçeneklerim vardı, mesela henüz eşleştirmeye başlamadığım için telefonumdaki şarkılar silinmemişti, kaç aydır güzel güzel idare ettiğim mp3 listesiyle 1 gün daha geçirmeyi kabul edebilir, böylece yatağıma beklemeden girebilirdim. Ama son 2 senede edindiğim başladığım işi bitirme ilkesi galip geldi.

P harfiyle başlıyan gruplara geldiğimde, gözlerimi bilgisayardan gelen sesleri yorumlayıp, sadece gerekli zamanlarda açabilme becerisi kazanmıştım. En önemli harflerden biri olan P'den ve sonrasından bir çok fedakarlık yapmak zorunda kaldım. Ama artık önemli diildi, gözüm doymuştu, demek ki kulağım haydi haydi doyardı. Saat 2:40'ta yatağa girdim.

Bu sabah yine "alarm daha çalmadı, ne güzel" diye düşünüp düşünüp uykuya geri dalıyodum ki, gözlerim aynıanda(?) açılıverdiler. "Ben alarmı kurdum mu ki???" Saatin 07:57 olduğunu görüp bir oh çektim, alarmı kurup 3 dakika daha uyumak üzere gözlerimi kapadım.

Kalktım, hazırlandım, taksiyi çağırmadan önce mutfaktaki muz demetinden sapı kırılmayacak şekilde özene bezene bir adet muz kopardım. (Çünkü muzu yolda yemek üzere çantama atıyorum ve pislenmesini istemiyorum.)

Taksiye bindiğimde muzu evde unuttuğumu farkettim. Dolmuşa bindiğimde ise KULAKLIĞIMI evde unuttuğumu farkettim. Burada istediğim etkiyi ancak yorumsuz bırakırsam yaratabilirim sanırım. Ama tekrarlıycam bi kez daha; kulaklığımı evde unuttum bugün. Müzik dinlemek için kullanılan kulaklık hani. Açık bırakıyorum sonunu, okuyucuya bırakıyorum. Herkes nasıl anlarsa öyle. Tek bir doğru yok. ghcsfldsasdf

Dolmuşçunun dinlediği radyo programındaki sunucu, helikopter kazası geçiren siyasetçinin ne kadar sıcakkanlı olduğunu, ağzından ülkenin çıkarına olmayan tek bir kelime çıkmadığını, ama işte malesef bu partilerin seçim kampanyalarında kendi helikopterlerini kendilerinin sağlamak zorunda kaldıklarını, halbuki şayet altındaki helikopteri devlet sağlamış olsaydı bakımının da yapılmış olacağını (??!?!!!!!????), bunları unutmamak gerektiğini söledi.

Hiç hoş bi sabah diildi. Taksim'e varıp shuttle'ın kalkmasını beklerken şansıma stand-upçı sokak köpeklerinden birine rastladım. Kuçu simit parçalarını gagalayan bir grup karga görünce koşup hepsini kaçırdı. Sonra simit parçalarından birini alıp 3 metre öteye gitti, yemeye başladı. Kuçunun kendi paylarını bağışladığını sanan kargalar geri dönüp simitleri gagalamaya devam ettiler. 3 metre ötede simitini kemirirken kargaların döndüünü gören kuçu yemeyini bırakıp yine kargaları kovmaya gitti. Ne kadar simit azaldığını kontrol etti. Sonra 3 metre ötedeki simitine geri döndü. Bu döngü bir süre devam etti. Sonra sokakları süpüren adam köpeğin değerli kırıntılarını da çöpüne attı. Sonra Taksim'in melek simitçisi eline naylon poşet geçirip kuçuya yeni simitler verdi. Sonra da shuttle kalktı.

PS: Postumda geçen "muz demeti" isim tamlamasını Şahin Google'dan buldu.

0 comments: