Pınar ve Türkü'yle buluşup sadece ben açım diye hep beraber Zencefil'e gittik. Benim yemeim biterken Türkü acıktı, o sipariş verdi, onunki biterken ben tekrar acıktım bidaha sipariş verdim, sonra ben açgözlülükten önümdekini bitiremezken Pınar acıktı, benimkine devam etti, sora hepberaber "ay patlıyorum" diyerek yine de şu balkabaklı paydan söyledik. Türkü'nün yanındayken yaşamak için yemiyen, yemek için yaşıyan biri oluyorum, çok eylenceli bişey.
Oyuncak sergisi için Nişantaşı'na gitmek üzere ayaklandık. Türkü daha önce bahsettiği, benim de burada bahsettiğim pikabının ödemesini yapması gerektiğini söyledi, bunun için Nişantaşı'na gitmişken Reasürans'a uğrayalım mı diye sordu. Yani Büşra'nın eskiden çalıştığı music shop neresiymiş? O pasajdaki o harika yermiş!
Sandwich- Reasürans'ın adını inatla öğrenmiyorum. Dün de pasaja varana kadar nereye gidiyo olduğumuzu anlamadım. Reasürans için şimdiye kadar kullandığım tariflerin kronolojik sıralaması:Babamın her önünden geçtiğimizde "bak Ceren, sen bebekken annen hep burda dolaştırırdı seni" dediği yerNişantaşı'ndaki o çok güzel koridorlu yerGerekli Şeyler'in olduğu yerEskiden Gerekli Şeyler'in olduğu yerTouchdown'ın olduğu yer
Türkü ödemeyi yapıp siparişini onaylarken katalogdan pikabın resmini gördüm ve vuruldum. Acaip modern, lego görünüşlü, minimalist ( :) ) bişey. Sonra ben etraftaki çeşitli şeylere bakıp vurulmaya devam ederken Türkü'nün yüzüme manidar bişekilde bakıp gülümsediğini farkettim. Yine etrafımda neler oluyor da farketmiyorum diye düşünerek küçücük mağazada bizim dışımızda bulunan diğer 2 kişiye baktım. Biri Nil Karaibrahimgil'di, şarkı söyliyerek CDlere bakıyodu. Diğeri de sevgilisiydi. Mağazadan çıktığımızda Pınar "Gördünüz mü, sevgilisi Serdar Erener'di" dedi. Ben "na na nası yani, Serdar Erener onla mı çıkıyo, ben bilmiyodum." dedim. Türkü "Kimin sevgilisi?" dedi. "Nil'in işte." dedik. Türkü "Nil kim?" dedi. Biz "İbrahimgil işte, geçmek için izin istedin ya kızdan." dedik. Türkü "He o muydu, ben görmedim." dedi. Ben "İyi de sen baktın bana, haber verdin orda olduğunu?" dedim. Türkü "Yok, elimdeki CD'nin kapağındaki adam kasiyere çok benziyodu, ona gülüyodum ben, belki farkedersin diye ööle baktım." dedi.
Sandwich- Serdar Erener son derece "hırslı" ve adanmış bir reklamcı olduğunu bildiğim ve bir Ayn Rand kitabına önsöz yazdığını duyduğumda "bak sen allahın işine" dediğim, böyle andığım bir insandır.
Sonra çarşıdaki kitapçıları gezmeye başladık. Ve bu sırada Berna da -kısa süreli de olsa- bize katıldı! Birden lise sınıfı sağ ön köşeden 4 kişi oluverdik. Gerçi o sırada mobil olduğumuz için çok konuşamadık ama pazarlama masterı yapıyomuş ve mutluymuş.
İlk kitapçıda bir tane rengarenk 2007 Simpsons Ajandası buldum, bir hevesle "Bunun 2009'u var mı acaba?" diye sordum kasiyere, "Yok" dedi. Yüzüm nasıl düşük bir ifade aldıysa artık "Kabını beğendiyseniz alabilirsiniz onu" dedi adam, sevindim. İkinci kitapçıda Andre Maurois'in İklimler'i yine karşıma çıktı, elimi uzatırken görevli adam "Mutlaka okuyun, harikadır." dedi, bu sefer aldım.
Ve Beymen Blender'a, sergiye geçtik. Sergi küçücük bişey. Oyuncaklar da canavar formatında bazı dizaynlar. En ilginci de obez Ronald McDonald:
Sonrası: bişeyler içmek için oturalım, acaba ne master'ı yapıcaz, acaba bir ara yollarımız kesişir de ortak bir iş yapar mıyız, (Pınar: sosyoloji+felsefe Türkü: moda tasarım Ben: reklam), Brad Pitt keşke Angelina Jolie'yi aldatmasaydı, aldatmış sayılır mı ki, Türkü Amerika'da Dave Brubeck konserine gitti ve bize daha yeni söylüyo, haftaya paskalya var, Sembol'deki adam süper fal bakıyo, şu konsere de gidelim, Depeche Mode bileti kimbilir ne kadar olur, o diil de daha sık buluşalım, gibi gibi. ♥